Başkalarının
bize verdiği zararları, tabii haberimiz varsa, hiç unutmayız. Ya bizzat kendimiz
kendimize zarar verip duruyorsak? Ya durum gerçekten buysa.
Birçoğumuz, beslenme hakkında çeşitli kaynaklardan bize ulaşan ve kullandığımız yanlış enformasyon nedeniyle çoğu zaman farkında olmadan sağlığımıza zarar veriyoruz. Zararlı alışkanlıklarımız sözkonusu olduğu zaman da bunu bile bile yapıyoruz.
Daha
çok iç karartmadan Dr. Mercola'dan ve başka iki doktorun
söylediklerinden toparladıklarımla yazın yaptığımız iki seçim
üzerinde düşünmeye davet edeceğim sizi. Edindiğim bilgiyi
değerlendirdiğimde bana her durumda doğru görünmeyen, ama çoğumuzun düşünmeden yaptığı bu tercihler, karar verirken daha çok
araştırmayı ve tartmayı gerektiriyor çünkü.
Doktorlar
artık D vitamininin sağlığımız için ne kadar önemli olduğu
konusunda hemfikir. D vitamini cildimizin (bünyesinde bulunan kolesterol sayesinde) güneş ışınlarına
maruz kalmasıyla sentezlenebildiği için yazın gelmesiyle birlikte
her yerden (gazeteler, dergiler, televizyon kanallarındaki sağlıkla
ilgili programlar) D vitamini düzeyimizi yükseltmenin bu doğal
yoluyla ilgili bilgiler akmaya başladı eminim.
İnternette
izlediğim belgesel silsilesinde dinlediğim bir doktor, Dr. Marcel
Wolfe ışığın sağlığımız için ne kadar önemli olduğunu şu
cümleyle anlattı : ''Biz ışık yaratıklarıyız.'' Kanser
tedavisinde ışığın ne kadar önemli olduğundan bahseden
Amsterdam'da çalışan Dr. Henk Hansen sağlıklı
hücrenin ışıkla dolu olduğunu belirtip kanserli hücrenin
karanlık.olduğunu söylüyor (buradaki aydınlık-karanlığın nasıl ölçüldüğünü araştırmam lazım).
Dr.Hansen'e göre kanser tedavisinde
öncelikle hücreler bol doğal ışığa maruz bırakılmalı. Bitkilerin
güneş ışığını klorofilde depoladıklarını ekliyor. Hücreleri bol doğal
ışığa maruz bırakmanın bir yolu yeşillikleri, meyve sebzeyi,
buğday çimi suyunu beslenmemizden eksik etmemek.
Birçok
hastalığa yakalanma ihtimalimizi düşürmemizin yolu gerçekten
hücrelerimizi bol güneş ışığına maruz bırakmaktan, dolayısıyla doğal yollarla D vitamini seviyemizi yüksek tutmaktan geçiyor.
Atalarımız günlerinin büyük kısmını açık havada güneş
ışığıyla iç içe geçirirken, yaşam tarzımız son üç
yüzyılda çok değişti. Artık maaşla çalışan insanlar iç
mekanlarda direkt güneş ışığını çok az görerek yaşıyor.
Bunlar arasından tatil yapabilenler, yeni yılda aldıkları
takvimlerde hemen tatil günlerine bakıp kafa dinleyebilecekleri,
güneşlenebilecekleri biriki haftanın hayalini kurmaya başlıyor.
Peki bu sayılı günlerde ve güneşte vakit geçirebildiğimiz diğer
sınırlı zamanda neler yapıyoruz? Telafi etmemiz gereken
eksikliklerin farkında mıyız?
Gözden
geçimemiz gereken konulara bir bakalım :
1.
Güneş ışığından kaçılmalı mı? Kanser korkusuyla kendimizi,
sevdiklerimizi güneş kremleriyle kaplamalı mıyız?
Hemen
Dr. Mercola'nın, fonksiyonel tıp doktorlarının ve osteopatların verecekleri kısa ve net cevabı veriyorum : Hayır.
Çünkü derimiz sayesinde D vitamini sentezleyebilmemiz, güneşten
alabileceğimiz UVB dalga boyunda ışınlara bağlı. D vitamini
düzeyimiz düşükse kansere, MS'e ve başka hastalıklara yakalanma
riskimiz artıyor. Yine Dr. Mercola bilimsel araştırmaya dayanarak güneş kremlerinin kansere yakalanma riskini artırdığını söylüyor.
Özenerek kendimize ve çocuklarımıza sürdüğümüz cazip kokulu güneş kremleri güneşin yararlı UVB dalga
boylarındaki ışınlarını kesiyor. Böylece, kremlenince
sandığımız kadar çok D vitamini sentezleyemiyoruz. Buna karşılık
güneş kremleri cilt kanserine sebep olabilen UVA dalga boylarındaki
ışınları engellemiyor.
Cildimiz
ve solunum yoluyla maruz kaldığımız kimyasalların yarattığı
toksisite de cabası !
2.
Güneş gözlükleri çok mu faydalı ve gerekli?
Hadi
bakalım! Araba kullanırken veya güneş ışığının sizi
rahatsız edeceği durumlar için herhalde yanınızda güneş
gözlüğü bulundurmak iyi olur. Cam, güneşin yararlı ışınlarının geçmesini engelliyormuş; lensler ve gözlük camları da öyle. Hayatımızın çoğu doğamıza aykırı düşecek
şekilde iç mekanlarda, gün yüzü
görebilsek bile cam pencerelerin ardında geçtiğine göre... Güneş ile aramızda bir
engel olmadığı zamanlarda gözlerimiz direkt gündüz yayılan
mavi spektrumdaki güneş ışığını alabilmeli. Bütün
hormonlarımızın temeli, vücutta çok sayıda görev yapan, bunun
yanısıra çok güçlü bir antioksidan olan melatonin hormonundan
bahsetmiştim.
Yukarıdaki
yazıda bulabileceğiniz bilgileri tekrar etmeyeceğim. Melatoninin
düzgün salgılanması sabah ve öğle saatlerinde yeterince
günışığını filtrelenmeden almamıza bağlı. Uyku düzenimiz,
endokrin bezlerimizin sağlıklı çalışması konuları sağlığımız
için çok önemli rol oynuyor.
Bu
tatilde güneşte geçirilecek kısıtlı zamanımızı güneş
kremleri ve güneş gözlüklerinin ''koruması'' altında geçirmeli
miyiz gerçekten? Yoksa onlar olmadan daha doğal ve sağlıklı mıyız? Ne dersiniz?
Kaynaklar :