Yasal Uyarı

Yasal Uyarı
Bu sitede yayınlanan bilgi ve referanslar hiçbir surette doktor tavsiyesi yerine geçmez. Tüm sağlık problemlerinde mutlaka bir doktora başvurulmalıdır. Doktora başvurmadan kesinlikle ilaç veya başka tedavi yöntemleri kullanılmamalıdır.

Kaynak gösterilerek paylaşılan ve verilen bağlantılar (link'ler) ile ulaşılan bilgilerden kaynak sahibi sorumludur.
Sitede yer alan bilgilerin Multipl Skleroz ve diğer hastalıklar konusunda genel kabul gören tıp literatürüne uygun olduğuna dair bir iddiam yok. Bir MS hastası olarak denediğim, kısmen fayda gördüğümü düşündüğüm yardımcı tedavilerle ilgili bilgi paylaşıyorum. Dolayısıyla, her hasta benim gibi kendi sağlığı için yaptığı seçim ve uygulamalardan sorumludur.


22 Eylül 2019 Pazar

YUMURTA - Alerjisi Olduğunu Düşünenlere Bir Teklifim Var



Yurtdışında bazı ülkelerde ulaşılabilen ve MS'in tedavisinde fark yaratabilen bazı imkanlar maalesef elimizde yok. Örnek olarak ülkemizde LDN'ye ulaşmanın zor olmasını verebilirim. Veya Hollanda gibi bazı avrupa ülkelerinde ve A.B.D'nin bazı eyaletlerinde özel dağıtım merkezlerinden aralarında multipl sklerozun da bulunduğu farklı rahatsızlıklar için tıbbi yönlendirme / denetim altında elde edilmesi mümkün olan çeşitli marihuana preparatlarına da ulaşamıyoruz. Birçok avrupa ülkesinde kullanımı serbest olan yine hint kenevirinden mamül Sativex isimli ilaca da ulaşamıyoruz.


Ne şikayetçi, negatif bir günümdeyim böyle! Biz imkanlarımız dahilinde olan yaşam tarzı değişikliklerine bakalım, değil mi? Bunlardan en önemlisi olan beslenmeye bakalım yine.  Hoş, etkili bazı çözümler bizim için kolay ulaşılabilir olsaydı bile beslenme konusuna dikkat etmemiz gerekirdi. 


Şeker, gluten, süt ürünleri gibi uzak durmamız gereken anti besinler ve besin gruplarından hep bahsediyorum. Besin alerjilerinizi eleme yöntemiyle belirleyip duyarlı olduğunuz besinleri de beslenmenizden çıkarmanızı sıkça öneriyorum. Eğer beslenmenize dikkat ediyorsanız, belki yumurta da şüphelendiğiniz gıdalar arasında olabilir.


Çok yakında dilimize çevrildiğini duyurduğum Wahls Protokolü'nü inceleyebildiyseniz görmüşsünüzdür : Dr. Terry Wahls kendi sağlığını düzelten yaşam tarzı değişikliklerini uygulamak isteyenlere gluten, süt ürünleri gibi alerjen olduğundan sıkça bahsedilen besin gruplarını tüketmeyi tamamıyla bırakma kuralını koyarken yumurtayı da yasaklıyor. Neden? Wahls'ın bu zengin besini yasaklama sebebi şu : kendisinin  yumurtaya şiddetli bir alerjisi varmış. Sağlığı uyguladığı besin değişiklikleri sonucu iyiye gittiği için iyileşme sürecinde beslenmesinde uyguladığı değişiklikleri klinik çalışmalarında ve kitabında aynen tekrarlıyor. Bu nedenle Wahls Protokolü'nün temelini oluşturan beslenme biçimi de yumurtasız. Dr. Wahls'a şunu sormayı çok isterdim : Acaba yumurtanın akını ve sarısını ayırarak sadece sarısını yemeyi denedi mi?




Yukarıdaki videoda kalp cerrahı. Amerikan Kalp Derneği başkanı Dr. Steven Gundry arada (25. dakikadan itibaren) yumurtadan da bahsediyor. Yumurta sarısının insanın karşılaştığı belki en mükemmel gıda olduğunu söylüyor. Bunun yanında, "Yumurtanın akını atın" diyor. 


Yumurtaya alerjim olduğunu düşünerek biriki yıl yumurta yemedim. Büyük kayıp! Neden sonra aklıma katı pişmiş yumurtanın sadece sarısını yemek ve yemek tariflerinde yumurtanın yalnızca sarısını kullanmak  geldi.


Not Yumurtayı toparlayıcı ve yapıştırıcı özelliğinden dolayı yemek yaparken özellikle kuruyemişlerden de elde edilebilen çeşitli unları veya harçları bağlamakta kullanırız. Yumurta akını beslenmenizden çıkartınca bağlayıcı olarak kahve değirmeninde çekilip sonra üstüne biraz su eklenmiş keten tohumunu kullanabilirsiniz. Suda biraz bekletilen çekilmiş keten fohumu jöleleşip yumurta akı kıvamına geliyor. Yemek ve atıştırmalık birşeyler yaparken karışımlarınızda yumurta akı yerine kullanabilirsiniz.


Yumurta Akı ve Sarısının Besin Profilleri Farklı


Yumurta sarısı zengin içerikli mükemmel bir besin. Yumurta akında proteinler ve potasyum, magnezyum, selenyum, az miktarda demir, kalsiyum mineralleri bulunuyor.

Bir gıdaya alerjimiz olması demek içindeki bazı proteinlerin bağışıklık sistemimizi alarma geçirmesi demek. Yumurta alerjisine özellikle çocukluk çağında sık rastlanıyor. Alerji hafif ya da şiddetli olabilir. Daha çok ciltte döküntü, burun tıkanıklığı, astım benzeri sıkıntılar veya sindirim sistemi sorunları yaratabiliyor. Sindirim ve bağışıklık sistemlerinin gelişmesiyle çoğu çocuk yumurta alerjisinden kurtulabiliyor. (Kaynak olarak Mayo Kliniğin aşağıdaki yazısını kullandım.)
https://www.mayoclinic.org/diseases-conditions/egg-allergy/symptoms-causes/syc-20372115

Yumurtanın hem akında hem sarısında çeşitli proteinler bulunuyor. Alerji varsa nedeni bunlardan herhangi biri olabilir. Yine de alerjiye sebep olan protein(ler)in yumurta akında bulunması daha büyük olasılık.


Yumurtanın sarısı epey zamandır kolesterolü yükselttiği iddiasıyla beslenmenin dışına itiliyor. Kolesterol yanıltmacasından ve kolesterolün öneminden şu yazıda bahsetmiştim.


Kolesterol konusu hakkında bilgilenmek ve 1950’lerden beri doymuş yağ ile kolesterol üzerinde yaratılan kara bulutları dağıtmak isterseniz Uffe Ravnskov’un Kolesterol Gerçeği adlı kitabını okumanızı öneririm. Dr. Canan Karatay da kitaplarında kolesterolün öneminden bahsediyor.


Yumurtanın sarısı içerdiği sağlıklı yağlar, hormonlarımızın yapıtaşı kolesterol, ayrıca demir, fosfor, manganez gibi çeşitli mineraller, sinir sistemimiz için çok gerekli kolin, B6, B12 gibi B grubu vitaminlerle, yağda çözünen A, D, E, K vitaminleriyle gerçekten karşılaştığımız en zengin yiyeceklerden biri. Yumurta sarısında lutein ve zeaksantin antioksidanları da bulunuyor. Bu iki antioksidan göz sağlığı için önemli. Maküler dejenerasyon gibi göz rahatsızlıklarında hastalara verilen takviyelerde bu iki antioksidan bulunuyor.






Eğer yumurtaya alerjiniz olduğundan şüpheleniyor ve beslenmenizden bu sinir sistemi için çok değerli besini çıkartmak niyetindeyseniz, durumunuz ağır bir alerjiyi işaret etmiyorsa teklifim şu : Önce yumurtanın sadece akını elemeyi deneseniz ve bir süre böyle beslenseniz. Belki sıkıntılar sona erer. Tabii yumurtayı elemeyi düşünme noktasına gelmeden önce glutenden kurtulmuş olduğunuzu farzediyorum. Gluten birçok kişiyi etkileyen önemli bir alerjen. Özellikle sindirim sistemi ve cilt sorunlarında ilk şüphelenilmesi ve kesilmesi gereken yiyecekler gluten içeren arpa, buğday, çavdar gibi tahıllardan yapılan gıdalar ile çoğu gluten içeren hazır mamüller (mesela hazır çorba, ketçap, bisküvi vs.).

Yumurta bizim için zararsız, hatta epey yararlı, güzel bir besin. GDO'lu yemlerle beslenmemiş, mümkünse gerçekten sebest gezerek beslenmiş tavuklardan elde edilen natürel yumurtalar bulabilmeniz dileğiyle ... Fabrikasyon, market rafı ürünü yumurtalarla arada fiyat farkı olur elbet, ama sinir sistemimiz ve genel sağlığımız için değer.




Kaynaklar :


















19 Ağustos 2019 Pazartesi

Wahls Protokolü Türkçede


Dr. Terry Wahls'ın MS mücadelesinde tuttuğu yolu anlattığı kitap Wahls Protokolü adıyla Türkçe yayınlanmış. Yaşam tarzınızı, en başta beslenmenizi değiştirmeyi salık veriyor.  Yöntemin herkeste aynı ölçüde fayda göstereceği iddia edilmiyor. Yine de beslenme değişikliği protokolün ana bileşeni olarak günümüzde yaygın olan ve  çoğumuza iyi gelmeyen yanlış beslenme alışkanlıklarının yerine faydalı alışkanlıklar getirebilir. Okuyan ve yararlanan çok olur umarım.




























1 Ağustos 2019 Perşembe

Balıkyağı

Enflamasyona Karşı Omega 3 Yağ Asitleri

Enflamasyondan bu kadar bahsettikten sonra enflamasyonla mücadelemizde en büyük desteklerimizden olan balıkyağına ve içinde bulunan Omega 3 yağ asitlerinin yararlarına bakalım.

Eğer haftada birkaç kez doğal ortamlarında tutulmuş yağlı balık tüketemiyorsak balıkyağı takviyesine ihtiyacımız  var. 

https://www.youtube.com/watch?v=ULFOSHOJ0ak  Dr. Axe Omega 3 yağ asitlerinin yararları

Yukarıdaki konuşma boyunca esansiyel (vücudun yapamadığı, dışarıdan alınmasına ihtiyaç duyulan) Omega yağlarından bahsediliyor. Omega 6 da esansiyel olduğu halde modern beslenme tarzımızda gereğinden çok daha fazla omega 6 alıyoruz.

Aslında tüketilen omega 3 yağ asitlerinin miktarı tüketilen  omega 6 yağ asidi miktarına oranla 1:1 ila 1:4 olmalı. Yani tükettiğimiz omega 6 yağ asitlerinin en az dörtte biri kadar omega 3 tüketmemiz gereķiyor.


Balık Yağı ve Omega 3 aynı şeyler mi?
Hayır. Balıkyağı omega 3 yağ asitlerinden yana zengin bir kaynak. Beslenmemizde yeralan omega3 yağ asitlerinin tükettiğimiz yiyeceklerin içinde bulunan omega 6 yağ asitlerine oranı önemli. Bu oran 1:1 (bire bir) ila 1:4 (dörtte bir) arasında olmalı. Batı toplumlarının beslenmelerinde eskiden bu oranlar yakalanıyormuş. Hala özellikle doğal balık, otlayarak beslenmiş hayvan eti tüketen topluluklar bu sağlıklı oranı yakalıyor. Fakat batı tipi modern beslenme alışkanlıklarının peşine takılanlar omega 6 yağ asitlerini içeren yağları (işlenmiş bitkisel yağlar) çok fazla tükettiği için bünyeleri fazla omega 6 tüketmenin sebep olduğu enflamasyonun yarattığı çok sayıda rahatsızlığın etkisi altında.

Fazla Omega 6'nın Zararları

Fazla omega 6 tüketmek kan basıncını yükseltir. Kanda pıhtılaşma yaratarak kalp rahatsızlıklarına ve beyìn kanamasına neden olabilir. Omega 6 yağ asitlerinden yana zengin yiyeceklerin fazla tüketilmesi vücutta su tutulması sonucunu da doğurabilir. Modern batı tipi beslenmenin yarattığı sorunlardan omega 3 tüketimiyle dengelenmeyen aşırı omega 6 tüketimi çoğu hastalığa zemin hazırladığı bilinen enflamasyona yolaçıyor.

Omega 6 yağ asitlerini en çok ayçiçek yağı gibi işlenmiş yağlardan, bunlarda kızartılan yiyeceklèrden veya bu yağlarla, transyağlarla yapılan hazır gıdalardan alıyoruz.

Doğal yollarla avlanmış sardalya gibi balıklar, özellikle soğuk sularda tutulmuş somon gibi yağlı balıklar güzel omega 3 yağ asidi kaynakları. Burada hatırda tutulması gereken nokta çiftlik balıklarının bol miktarda antibiyotik, hormon ve GDO’lu yeme maruz kalıyor olmaları. Öyle ki soğuk sulardan normal yöntemlerle avlanan somon balığı ile çiftlikte yetişeni arasında yağ ve besin profili açısından bir benzerlik kalmıyor. 

Omega 3 Yağ Asitlerinin Faydaları
- Kalp rahatsızlıklarına yakalanma riskini azaltır : trigliseridi düşürür; yararlarından biri ritm bozukluğunda fayda göstermesidir
- Beyin kanamasına karşı koruma sağĺar
- Duygudurumu ve hafızayı oĺumlu etķiler
- Antienflamatuardır
- Bağışıklık sìstemìni kuvvetlendirir
- Cildi güzelleştirir
- Kilo vermeye yardımcıdır
- Eklem sağlığı için iyidir
- Kemikler için yararlıdır : Osteoporoz (kemi erimesi), osteoartrit gibi rahatsızlıkları hafifletebilir, bu rahatsızlıklara yakalanma riskini azalt

Üç tip omega 3 yağ asidi   var  : ALA, EPA, DHA. Bunlardan EPA ve DHA türü omega 3 yağ asìtleri hayvansal, ALA bitkisel besinlerde bulunuyor. Depresyon ve enflamasyona karşı etkiĺi bulunan EPA. Retina sağlığı, bebeklerde retina ve beyìn gelişiminde önemli olan DHA. Size, yakınlarınızdan hamilelik planlayanlara hamilelik ve emzirme dönemlerinde omega3 takviyesi alınmasını tavsiye ederim. Tabii doktora haber vererek, danışarak.
Balık yağı sadece omega 3 yağ asitlerinden ibaret değildir. İçinde A ve D vìtaminleri ile az miktarda omega 6 bulunur.

Vejetaryen ve Veganlar için
Omega 3 yağ asitleri hayvansal gıdalar dışında ketentohumu, chia tohumu, ceviz gibi tohumlar ve kuruyemişlerin yanısıra karalahana, ıspanak gibi koyu yeşil sebzelerde bulunur. But tip kaynaklarda bulunan omega 3 ALA (Alfa Linoleik Asit) türündedir ve vücutta kullanılabilmesi için DHA veya EPA'ya dönüştürülür. Tüketilen ALA türü omega 3 yağların yüzde 5 - 20'si EPA veya DHA'ya dönüştürülebilir. Eğer omega 3'ünüzü bitkisel kaynaklardan almak niyetindeyseniz, omega 3 (ALA) içeren bitkisel yiyeceklerin miktarını bol tutmak iyi olur

Araştırmalara göre omega 3 yağ asitleri kalp krizi geçirmiş kişilerde ikinci bir kriz geçirme riskini düşürüyor ve sağlıklı kimselerde de kalp hastalığına yakalanma olasılığını azaltıyor.


Fazla Balıkyağının Olası Zararları
  • Kanama : 
Balıkyağının kan sulandırıcı olduğu unutulmamalı. Kan sulandırıcı etkisi nedeniyle kan dolaşımında pıhtı oluşması riskinni azaltır, doğru. Fakat kullandığınız ilaçlarla etkileşime girme ihtimaline karşı her muayenede doktorunuza bilgi vermelisiniz.
Eğer düzenli  olarak balıkyağı takviyesi alıyorsanız her ihtimale karşı yakınlarınızın, doktorunuzun bu durumdan haberi olsa iyi olur. Özellikle bir operasyon veya mesela dişçide yapılacak bir işlem sözkonusuysa, doktorunuzu önceden haberdar etmeniz yerinde olur. Böylece işlem ya da ameliyat öncesi gerekli görülen süre boyunca balıkyağı veya omega 3 takviyesi almazsınız.
Fazla balıkyağı tüketimi burun kanaması ve dişetlerinde kanamaya sebep olabilir.
  • Kan şekerinin yükselmesi : Bu konuda birbiriyle çelişen araştırmalar var
  • Düşük kan basıncı   
  • İshal
  • Uykusuzluk
  • Asit reflü
  • A vitamini toksisitesi





Kaynaklar :

The 150 Healthiest Foods on Earth, Jonny Bowden











11 Haziran 2019 Salı

Autoimmune Secrets Belgeseli Yeniden Yayında



Autoimmune Secrets (Otoimmün - Bağışıklık sırları) belgeselini sanırım 2017'de duyurmuştum. Yapımcı Jonathan Otto belgeseli 17 haziran 2019 itibariyle tekrar ücretsiz olarak yayınlayacakmış. Bu tür gösterimlerde hep olduğu gibi her bölüm 24 saat boyunca yayında bırakılır. 10 bölümlük bir belgesel. Kayıtlara sahip olmayı veya belgeseli yapanlara destek olmayı düşünürseniz belgesel kısıtlı bir süre indirimde olur.

Otoimmün olarak sınıflandırılan Crohn ülseratif kolit, MS, sistemik lupus, romatoid artrit gibi kronik hastalıkların öncelikle önlenebilir ve ortaya çıkmışsa durdurulabilir olduğunu anlatmayı misyon edinmiş kişilerin yaptığı bir belgesel. Sağlık uzmanları rehberliğinde ve hastaların tanıklıklarıyla hastalıklar ve bağırsak bağlantısı, şekerin sağlık üzerindeki  yıkıcı etkileri gibi artık yabancısı olmadığımız konular anlatılacak. Aşağıdaki bağlantıdan kayıt olabilirsiniz.

Bahsedilenler henüz yaygınlaşmamış, çoğu kişiye ulaşmamış bilgiler olduğu sürece yaymak için çabalamaya devam. 























27 Mayıs 2019 Pazartesi

ENFLAMASYON II : Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ve Bunların İlaçlanmasında Kullanılan Kimyasalların Etkileri



Enflamasyon konulu ilk yazıda çoğu rahatsızlığın en önemli sebeplerinden ve belirtilerinden biri olarak enflamasyondan ve enflamasyonu artıran faktörlerden bahsetmiştik. Modern çağın tüm hastalıkları (kalp hastalıkları, astım, alerjiler, depresyon ve duygudurum bozuklukları, immün hastalıklar) arka planda süren bir yangı bileşeni içeriyor. Tahmin edilebileceği gibi enflamasyonu başlatan veya besleyen önemli sebeplerden biri yine modern batı tarzı bol şekerli, karbonhidratlı, katkı maddeli beslenme şeklimiz. Bizim gibi yediklerimiz de havaya, suya, toprağa sinen çevresel kirlilikten etkileniyor.


Önceki yazıda  değinmediğimiz önemli bir kirlilik faktörü daha var : geçen yüzyıldan (1970'li yıllar) başlayarak yediğimiz ürünleri etkileyen, giderek daha fazla hazır gıdaya sızan GDO’lar! Yine beslenmemizle direkt ve dolaylı olarak ilgili bir konu. Dolaylı ilgisi şöyle : yediğimiz hayvansal gıdaların (et, yumurta, süt ürünleri) kaynağı hayvanlar da genetiğiyle oynanmış gıdalarla besleniyor. Çiftlik balıkları bile!


Genetiği değiştirilmiş organizmalar dendiğinde yaygınlıkta mısır ve soya başı çekiyor. Tohum devi Monsanto’nun geliştirdiği genetiği değiştirilmiş ekinlerin ilaçlanmasında kullanılan tarım ilacının adı Roundup, içindeki etken madde Glifosat . Monsanto zararlı bitkileri öldüren glifosat temelli ürünü Roundup’ı  bir tarım ilacı olarak ilk kez 1974'te tanıtmış. Aslında glifosatın tarihçesi çok ilginç. Başlarda metalleri söken ve bağlayan yapısı sebebiyle çelik kap ve boruları temizlemek için kullanılmış! Glifosatın etkileri çok geniş.  Geniş spektrumlu bir antibiyotik. Vücuttaki 291 enzimin işleyişini bozuyor. Hormonlarımızı altüst ediyor. Aşağıdaki bağlantıda Glifosatın tarihçesi ve bazı etkileri :


Soya, mısır, pamuk, alfalfa gibi bazı tarım ürünleri glifosatla ilaçlanıyor. Hiç farkında değiliz; ama patates, domates, mercimek gibi ürünler de bu şüpheli ürünle ilaçlamadan nasibini alıyor. Üstelik bir çiftçi sorumlu davranıp yetiştirdiği ürünleri Roundup'la ilaçlamasa bile, ürünleri komşu tarlalardan hava, su, toprak yoluyla sızan kimyasalların yarattığı tehlikenin içinde kalacaktır.  

Dünya sağlık örgütü (WHO) tarafından kanserojen olduğu ilan edilen glifosatın zararları saymakla bitmiyor. Bu zararlardan biri güçlü bir şelatlayıcı olduğu için, yiyeceklerimizdeki ve vücudumuzdaki demir, çinko, manganez, selenyum gibi minerallere bağlanarak vücuttan atılmalarına sebep olması. Tek tek vücudumuzdaki tüm minerallerin eksikliği metabolizmamıza  zarar veriyor, hastalıklara yol açabiliyor. Manganez eksikliğinin otizmde oynadığı rol konusunu ilk kez Dr. Seneff'ten duyuyorum. Dr. Seneff Roundup - glifosatın obezite, Alzhemer, diyabet, otizm, ADHD gibi rahatsızlıklarla hiç sözü edilmeyen bağlantısından bahsediyor :


İnsanoğlu önü alınamaz bir fütursuzlukla hayvan, bitki, virüs, bakteri türlerinin genetik kodlarını taşıyan DNA’ları birbiriyle karıştırarak doğada olmayan organizmalar yaratıyor. Bu organizmaları tüketen insan ve hayvanların  nasıl tepkiler vereceği araştırılmıyor; durumun vahametini sergileyen araştırma sonuçları hasıraltı ediliyor. Çocuk ve yetişkinlerde hızla artmakta olan alerjiler, astım, ekzema ve daha ciddi hastalıklar şu soruların yanıtını düşünmemizi ve önlemler almamızı gerektiriyor : elli yıl, otuz yıl önce bu kadar çok hasta çocuk ve yetişkin var mıydı? Alerjiler bu kadar yaygın mıydı? Son otuz yılda en hızlı değişen ve sağlığımızı bozan ne olabilir? Genetik değişiklikler bu kadar hızlı gerçekleşmediğine göre sağlığımızı kötüleştiren çevresel faktörler olmalı. Doğru, hava kirliliğinin, elektromanyetik alanların etkilerini de yaşıyoruz. Ama özellikle çocuklarda artan alerji, astım sıklığı bağışıklık sistemimizi direkt ve daha çabuk etkileyen bir faktörü düşündürüyor : yediklerimiz.


Genetiği değiştirilmiş organizmalarla giderek daha sık karşılaşan bağışıklık sistemimiz daha önce hiç karşılaşmamış olduğu bu yapılara karşı enflamasyon geliştiriyor. Vücudumuzda bu karşılaşma ilk olarak bağırsaklarımızda gerçekleşiyor. Crohn hastalığı, huzursuz bağırsak sendromu gibi bağırsaklarla ilgili rahatsızlıklara rastlanma sıklığındaki artışa şaşmamalı. Bu enflamasyonun etkileri kalp ve böbrek hastalıklarına, şeker hastalığına, obeziteye, bağışıklık sistemi hastalıklarına, tiroid sorunlarına, üreme sistemiyle ilgili problemlere  ve daha ötesine uzanıyor. MS dahil çoğu immün sistem hastalığında enflamasyonun rol oynadığı biliniyor.


Amerikan halkının ilaç ve gıda güvenliğini sağlamak iddiasında olan devlet dairesi FDA  tam bir ikiyüzlülük içinde Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar için bir güvenlik araştırmasına gerek olmadığını ilan edebiliyor! Halbuki bir organizmanın (örn. mısır) genetiğinin değiştirilmesi demek organizmanın DNA’sında sonucu bilinemeyecek değişikliklerin (mutasyonların) başlatılması demek. Zincirleme olarak bu organizmayla beslenen hayvanlarda ve insanlarda da mutasyonlar  sonlanmıyor; devam ediyor. Ürkütücü!

Glifosat Fransa, Almanya, Avusturya gibi bazı ülkelerde yasaklanırken bizim o noktaya gelmemize daha çok var. Yine iş başa düşüyor. Kendimizi, yakınlarımızı, çocuklarımızı katkı maddeli hazır gıdalardan uzak tutmalıyız. Baklagiller, meyveler, sebzeler, tavuk, yumurta, süt ürünleri gibi tüm yiyeceklerde mümkün olan en doğal seçeneklere yönelmeliyiz.







Kaynaklar : 

Kaynak belgesel : Genetic Roulette The Gamble of Our Lives (Genetik Rulet - hayatımızın kumarı)  https://www.youtube.com/watch?v=7sUNxX0OxP8)






https://www.youtube.com/watch?v=JszHrMZ7dx4  Monsanto'nun yıldız ürünü Roundup'ı korumak için yaptıkları


https://www.youtube.com/watch?v=fuN09KENCHA  GMO OMG belgeselinin tanıtım vidyosu
https://www.youtube.com/watch?v=AQUm5Qg4-5I&t=159s GMO OMG yapımcısı Jeremy Seifert ile ropörtaj























6 Mayıs 2019 Pazartesi

ENFLAMASYON

Tıp dünyası giderek enflamasyonun dejeneratif hastalıklarda, kalp hastalığı, kanser, diyabet ve alzheimer gibi günümüzün en sık rastlanılan, en korkulan hastalıklarında ortak sebeplerden biri olduğunu kabul ediyor. Hem klinik gözlemler hem laboratuvar çalışmaları bunu gösteriyor. Obezite, depresyon, kronik bağışıklık sistemi hastalıkları... Enflamasyonun rol oynamadığı bir sağlık sorunu yok gibi!

Enflamasyonun, diğer adıyla "yangı”nın bizim için en tanıdık hali nedir? Anımsayabildiğiniz yaşlardan  beri, hele çocukken sokakta oynama şansına sahip olduysanız büyük ihtimalle vücudunuzda sıyrık ve kesikler olmuştur, bileğinizi burkmuşsunuzdur. Hatta yara berelerinizin mikrop kaptığına, kızarıp şiştiğine tanık olmuşsunuzdur. Enflamasyon bu akut haliyle vücudun korunma mekanizmalarından biridir. Hasar gören bölge uyarı verir ve böylece vücut tamir sürecine geçer.

Fakat enflamasyonun etkileri her zaman görünür değildir. Yani enflamasyon ayak bileğinizi burktuğunuzda, nezle veya gribe yakalandığınızda olduğu gibi akut haliyle değil, kronik haliyle de karşınıza çıkabilir. Bazı durumlarda, artık sık rastlanan alerjilerde, astımda, obezitede, diyabette, kalp rahatsızlıklarında, romatoid artrit ve MS gibi kronik bağışıklık sistemi hastalıklarında arka planda sürekli, sinsi bir enflamasyon sürüp gitmektedir.

Serbest radikallerin varlığı enflamasyona sebep olur. Serbest radikal bir elektronunu kaybermiş, bu haliyle reaktif hale gelmiş oksijen atomudur. Yani herşeye bağlanabilir ve bağlandığı şeyi okside eder. Vücut zaten metabolik süreçlerinin doğal yan ürünleri olarak serbest radikaller üretmektedir. Sigara dumanı, elektromanyetik dalgalar, radyasyon gibi çevresel faktörler de serbest radikal yaratarak vücudun antioksidanlarla nötralize etmesi gereken reaktif oksijen atomu yükünü artırır. Vücuttaki serbest radikal - antioksidan dengesi bozulmuştur. Vücut çok miktarda serbest radikale maruz kalırken doğal yiyeceklerden yoksun beslenme düzenimiz bize C ve E vitaminleri, çinko, selenyum gibi doğal antioksidanları sağlamakta yetersiz kalır.

Aşağıdaki vidyoda Dr. Glidden 'enflamasyona sebep olan nedir?' sorusuna "Hayat!" diye cevap veriyor. Yani yaşamın içinde vücudun ürettiği ve maruz kaldığı serbest radikaller.

Enflamasyonun çok sayıda hücremize yayılmış olduğunu ancak bir alerji, eklem ağrısı, kalp rahatsızlığı veya diyabet, Sjögren sendromu, romatoid artrit gibi bir immün hastalıkla karşılaşınca farkederiz. Vücudumuzda sürmekte olan bir enflamasyon olup olmadığını gösteren bazı tıbbi ölçümler var:


CRP (C-Reaktif Protein) : Enflamasyonu gösteren, kanda yapılabilen bir ölçüm. Enflamasyonun sebebini göstermez. Ek testlerle enflamasyonun kaynağı anlaşılabilir. Dr. Berg CRP değerini düşürmek için gluten içeren tahılları ve diğer tahılları bırakmak, şeker yememek, sık yiyerek insülini yükseltmemek, zerdeçal, (tercihen meyve sebzelerden alınan) C vitamini, balık yağı, koenzim Q 10 tüketmek gibi doğal çözümleri sıralıyor.
https://www.youtube.com/watch?v=vcTm7opfgpA  Dr. Berg’den CRP değerini düşürmek için tavsiyeler
Immunoglobulin (antibadi) ek testleri : Kanda ölçülebilen beş çeşit immunoglobulin (IGA, IGE, IGG, IGM, IGS) bağışıklık sisteminin hangi antijene tepki verdiğini göstererek rahatsızlığın tanımlanmasında yardımcı rol oynar. https://www.youtube.com/watch?v=6A9JFaeU7Io
RF (Romatoid faktör) : Kanda pozitif romatoid faktör değeri ölçülmesi otoimmünitenin, romatoid artrit, Sjögren sendromu gibi bir otoimmün hastalığın varlığını gösterebilir. Bu değerin pozitif çıkması tek başına otoimmün bir hastalığa işaret etmez; başka ölçümlerle desteklenmesi gerekir. Çünkü otoimmün rahatsızlığı olmayan kişilerde de RF değeri pozitif çıkabilir.
ESR : Sedimentasyon, daha önce olduğunuz kan testlerinden tanıdık gelecektir. Sedimentasyon oranını artıran ve azaltan anemi türleri, hamilelik, enflamasyon, enfeksiyonlar, kanser gibi çok çeşitli faktörler bulunur. Doktorunuzun durumunuzu değerlendirirken yaptırdığı başka ölçümlerle birlikte anlamı ve değeri olur.


Kronik Nörolojik Hastalıklar ve Enflamasyon


Beyin ve omurilik merkezli enflamatuar reaksiyonlar '‘nöroenflamasyon" olarak tanımlanıyor. Omurga ve beyin hasarı, sinir sistemini etkileyen enfeksiyonlar, stres ve Parkinson, Alzheimer, MS gibi nörodejeneratif hastalıkların hepsinde nöroenflamasyon var. Bu enflamatuar süreçlere merkezi sinir sistemine özgü bağışıklık hücreleri olan mikroglia hücreleri aracılık ediyor.  Nöroenflamatuar reaksiyonları iyi araştırmak gerekiyor. Bu reaksiyonlar seviyelerine göre, mesela beyin hasarında olduğu gibi, tamirata yönelik ve yararlı olabilir.


Nöroenflamasyonun MS’in her aşamasıyla (tekrarlayan düzelen MS, sekonder ve primer progresif MS) bağlantılı olduğunu gösteren tıbbi çalışmalar var. Bu şekilde enflamasyonun MS’in bir parçası olduğunu biliyoruz.


Bu durumda akla gelen ilk sorular : enflamasyonu azaltmak MS’te gidişatı pozitif yönde etkiler mi? Enflamasyon süresini uzatan, müdahale ederek hafifletebileceğimiz zararlı çevresel fakrörler neler? MS’in gidişatını kötü etkileyen enflamasyonun azalmasına katkıda bulunmak için yapabileceğimiz şeyler var mı?


Dr. Mark Hyman gizli enflamasyonu ve sebeplerini anlatıyor. Gizli enflamasyonun kontrolden çıkarak tüm kronik hastalıklarda rol oynadığını belirtiyor. Fonksiyonel tıp eğitimi almış bir doktor olarak öncelikle hastalarında teşhis ettiği veya olması muhtemel enflamasyonun kökenindeki sebepleri bulmaya çalıştığını anlatıyor. Kökendeki sebepler sıklıkla (şeker veya fazla karbonhidrat tüketmek gibi) beslenme hataları, oksidatif stres, egzersiz eksikliği oluyor. Beslenmeyi düzeltmeyi, düzenli egzersiz yapmayı, yoga gibi rahatlama yöntemlerinden yararlanmayı salık veriyor.


Enflamasyonun travma, enfeksiyon gibi çeşitli sebepleri var. Aşağıda bağlantısı verilen vidyoda da Dr. Berg enflamasyonun üç sebebinden bahsediyor. Bunların arasında kortizol direnci ve insülin direnci gibi ilk etapta akla gelmeyen iki faktörü açıklıyor.


Kortizol : Adrenal bezlerinden salgılanan kortizol hormonu. Görevi aslında enflamasyonu sınırlamak olan kortizole de direnç geliştirebiliyoruz. Bunun olası sebepleri kronik stres, ailede bir kayıp, travma, uykusuzluk, ameliyat olabilir. Hücrelerde kortizolü algılaması gereken reseptörler kortizolü algılayamadıkça adrenal bezleri daha fazla kortizol salgılar. Kortizol direnciyle gelen kortizol fazlalığı bağışıklık sistemimiz üzerindeki kontrolü zayıflatarak vücudumuzu enfeksiyonlara, otoimmün rahatsızlıklara açık hale getirir.


Enfeksiyon : Vücutta bakteriyel, virütik veya mantar kaynaklı bir enfeksiyon olması. Sürekli enfeksiyon yorgunluk da yaratır. Sürekli antibiyotik kullanmak vücudunuzdaki zararlı mikroorganizmaları hedeflerken bağırsaklarınızdaki dost bakterileri öldüreceği için metabolizmanızı daha kötü etkiler.  Mümkünse bitkisel bir antibiyotik bulun. Sarımsak, kekik gibi doğal antibiyotikleri düzenli olarak tüketmek sizi karşılaşacağınız enfeksiyona sebep olabilecek mikroorganizmalardan kısmen korur.


Not : Epstein Barr Virüsü
Vücutta yerleşik hale gelmiş bazı virüslerin yarattığı enfeksiyonların farkına varılmasa bile, bu virüsler düşük yoğunluklu enflamasyona neden olabiliyor. MS’in olası sebepleri arasında sayılan Epstein Barr virüsü gibi...

Epstein Barr, insanların büyük çoğunluğunun çocukluk çağında maruz kaldığı bir virüs. Epstein Barr, herpes simpleks ve CMV gibi özellikle MS’le alakalı görülen virüslerden. Sebep olduğu mononükleosis hafif bir hastalık olsa bile, bu virüs vücuda yerleştiğinde bazı insanların aralarında multipl sklerozun da bulunduğu bir grup kronik immün sistem hastalığına yatkınlığını artırıyor.
https://www.healthline.com/health-news/connection-between-ms-and-epstein-barr-virus


İnsülin Direnci : Fazla karbonhidrat tüketmek, sık yemek gibi beslenme hataları yüzünden pankreas fazla insülin salgılar hale gelebilir. Fazla insülin vücutta enflamasyon yaratır. Çaresi beslenmenizi düzeltmek, en başta karbonhidrat (şeker ve unlu mamüller gibi) tüketiminizi azaltmak. Taş devri diyeti (paleolitik diyet) veya ketojenik beslenmeye geçmek insülin direncini önce azaltır; sonra metabolizmanızın normale dönmesini sağlayabilir. Bir de intermitan açlığa bir şans verirseniz (yani hergün 12 - 16 saatlik açlık yaparsanız), vücutta enflamasyon kaynaklı sıkıntıların azaldığını görebilirsiniz.


Enflamasyonu Artıran Besinler ve Bazı  Alışkanlıklar


Günümüzde beslenmemiz daha çok şekere kolay dönüşen basit karbonhidratlara (unlu mamuller, ekmek, makarna, pide, pizza vs.) dayanıyor. Şeker aslında zaten birçok natürel yiyecekte doğal olarak bulunurken (meyveler, sebzeler, bal gibi), işlenmiş şeker gibi bir anti besin ve rafine unla yapılan mamuller birçoğumuzun beslenmesinde, ana ve ara öğünlerinde, biraraya geldiğimiz sosyal toplantılarda çok yer tutuyor. İnsülin direnci, fazla kilolar ve kalp hastalıkları bu durumun birbirini izleyen sonuçları.

Şekerin enflamasyonu artırdığı biliniyor. Şeker yerine ilaçlada bile (!) kullanılan aspartam vücudun tanımadığı yapay bir madde olarak immün reaksiyonlara sebep oluyor. Aynı zamanda en bilinen eksitotoksinlerden biri olarak bize daha fazla zarar veriyor. Aspartam gazlı içeceklerde bolca kullanılıyor. İşlenmiş, doğal veya suni, şeker her biçimiyle enflamatuar ve sağlığa çok zararlı.

Eksitotoksinler
Eksitotoksinler aspartam, mono sodyum glutamat (MSG,  nam-ı diğer ‘çin tuzu’) gibi gıda katkı maddeleriyle vücudumuza giren, nöronların aşırı uyarılmasına, bunun sonucunda ölmesine neden olan zararlı bileşikler. (Bu eksitotoksin konusunu başka bir blog yazısında ele almamız lazım; önemli.)

Sigara, Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) açıklamasına göre önlenebilir hastalıklara ve erken ölüme yolaçan sebepler arasında birinci sırada. Her yıl dünyada 4 milyon ölümün sigara sebebiyle gerçekleştiği bildiriliyor. Sigaranın damarlarda yarattığı hasar bağışıklık sisteminin tepkisini harekete geçirerek enflamasyonu gösteren ölçümlerde (CRP) ve akkan (lenfosit)  sayısında artışa sebep oluyor.

İşlenmiş, hazır gıdalar ve fast food restoranlarında verilen yiyecekler
Hazır gıdaların sağlık için zararlarından o kadar sık bahsedilir oldu ki! Bu yiyeceklerin geçtiği işlemler, içlerinde bulunan katkı maddeleri, MSG (monosodyumglutamat = çin tuzu) gibi uyarıcılar (eksitotoksinler), tuz, şeker hepsi vücudumuzdaki serbest radikal yükünü, hücrelerimizdeki enflamasyonu artıran maddeler.


Tuz : Tıbbi araştırmalar tuz tüketiminin özellikle kronik hastalıklara yakalanma riskini artıran enflamatuar sonuçlar yarattığını ortaya koyuyor.
Başka Çevresel Faktörler
Dışarıda asbest, karbon monoksit gibi kimyasallara, ev içinde pek şüphelenmeden kullanılan boya, dekorasyon malzemelerinden (zemin kaplamaları, perde ve döşemelik kumaşlar vs.), temizlik için kullanılan maddelerden havaya yayılan kimyasallara maruz kalmak da serbest radikallere, dolayısıyla enflamasyona yol açıyor. Hayatımızı kuşatma altına alan kimyasalların içinde kişisel bakım malzemelerini, kozmetikleri de saymak lazım. Çünkü bunlar da cildimizden emilerek direkt kan dolaşımımıza giriyor.

Saydığımız tüm toksik faktörler, bazı virüsler karaciğerimize hasar veriyor. Alkol, beslenme hataları, özellikle fazla şeker ve tuz tüketimi karaciğer yağlanmasına neden oluyor. Hasar gören karaciğer enflamasyon yaratıyor.

Serbest demir : Demir vücudumuz için çok gerekli bir mineral olsa da, özellikle kalitesi düşük demir takviyelerinin yol açabileceği demir fazlalığı yıkıcıdır. Yarattığı tahribatı vücut kalsiyum ve kolesterolle tamir etmeye çalışır. Yani plak yaratarak!


Omega 6 yağ asitleri: özellikle 1980’lerden beri yemek pişirmek için rafine mısır yağı, ayçiçek yağı ve margarinler kullanılıyor. Hazır gıdaların içinde de bolca işlenmiş bitkisel yağ veya trans yağ bulunuyor. Beslenmemizde yeralan omega 3 - omega 6 yağ asitlerinin oranı omega 6 yağ asitlerinin çok fazla tüketilmesi sonucu bozulmuş durumda. Fazla omega 6 tüketmek vücudumuzda enflamasyon yaratıyor.


Sürekli düşük yoğunluklu enflamasyon yaşamak vücudun histamin salgılamasına, dolayısıyla yorgunluğa sebep olur. Yorgun argın egzersiz mi yapacağız, demeyin. Çünkü hareket kabiliyetimizi, esnekliğimizi korumak zorundayız. Egzersiz anti-enflamatuar. Enflamasyonu dindirmek için doğada, açık havada vakit geçirebilir, meditasyon gibi rahatlama tekniklerinden yararlanabiliriz.


Enflamasyonu Azaltan Besinler, Baharatlar ve Gıda Takviyeleri


Halihazırda belirti vermediğini düşünsek de kronik rahatsızlıklara sahip olmak vücudumuzda enflamasyon olduğunu varsaymak için sanırım yeterli.  Varolan enflamasyonu temizleyip şeker gibi enflamasyonu besleyen etkenlerden uzak durmak ve sık yemek yemek gibi kandaki insülin seviyesini sürekli dalgalandıran alışkanlıklardan vazgeçmek yararımıza olur.


Doğal yiyeceklerle beslenmenin öneminden sık bahsediyorum. Gıda takviyelerinden de yararlanalım derim. Vücuttaki gizli enflamasyonu kontrol altına almak sözkonusu olduğunda en büyük faydayı Omega 3 yağ asitleri veya Balık Yağı sayesinde görürüz. Çünkü birçok faydasının yanında balık yağı antienflamatuardır. Bunu bilmek, balık yemek veya güvenilir bir balıkyağı takviyesi almak için sebeplerimizi artırır.


Enfeksiyonlardan kaynaklanan enflamasyonu kontrol altında tutabilmek için sarımsak, karanfil, kekik gibi  antibiyotik özellikleri bilinen doğal sebzeler ve baharatlardan yararlanmalıyız.


Ayrıca, beslenmemize katarak enflamasyondan uzaklaşmamıza yardım edebilecek ne çok doğal yiyecek olduğunu göstermek için şöyle bir liste ekliyorum :


- Zerdeçal (hint safranı), zencefil - toz veya taze
- Tarçın
- Chia tohumu  (içinde bol omega3 bulunur)
- Keten tohumu, kenevir tohumu
- Ceviz, fındık, kaju gibi kuruyemişler (tuzsuz, mümkünse fasülye, nohut gibi suda bekletilmiş)
- A, B, C, D, E, K vitaminleri içeren doğal yiyecekler
- Brokoli, karnabahar, lahana
- Yeşillikler, özellikle ıspanak, karalahana, kıvırcık lahana gibi koyu yeşillikler
- Omega 3 için doğal balıklar (çiftlik balığı bol antibiyotik içerir)
- Mavi yemiş (blueberry), böğürtlen, tüm taneli, dutsu meyveler
- Üzüm : üzüm kabuğunda ve çekirdeklerinde bulunan resveratrol (antioksidan)
- Elma kabuğu, vişne
- Zeytinyağı
- Yeşilçay
- Tatlı patates
- Avokado, hindistan cevizi yağı ve sütü
- Tereyağ (süt alerjisi  olanlar, kazein proteininden kaçınmak isteyenler için sadeyağ
- Cayenne - arnavut biberi
- Kelp (esmer suyosunu) veya ulaşabildiğiniz başka su bitkileri (mesela deniz börülcesi)
- Yerel mantarlar veya shiitake gibi bildiğiniz başka mantar türleri
- Çiğ kakao (antioksidan)


Yiyebileceklerimiz bunlarla sınırlı değil tabii. Yeter ki mevsiminde, natürel yeşillik, sebze ve meyveler yiyelim. Meyve yerken taneli, mümkünse koyu renkli olanlarını tercih edelim. Meyveler de şeker (fruktoz) içerdiği için çok yemekten kaçınmak lazım.

========= o========

Yazıda şimdiden farkettiğim eksikler var. Enflamasyonu artıran gıdalardan sözederken giderek daha fazla tahıla, baklagile ve hazır gıdaya sızan GDO’lardan ve bunları ilaçlamakta kullanılan Glifosat gibi tarım ilaçlarının sağlık üzerindeki negatif etkilerinden bahsetmemek olmaz. Bu konuyu bir sonraki yazıya bırakıyorum; yazımız fazla uzadı sanki.



Vidyolar :
https://www.youtube.com/watch?v=xK34r0oBi0A   Dr. Jockers Enflamasyon ve Otoimmünite üzerine
https://www.youtube.com/watch?v=YxeXfjWzqjc   Dr. Berg - Enflamasyonun 10 Tetikleyicisi
https://www.youtube.com/watch?v=mFozTOH5N0k  Dr. Berg - Enflamasyonun sebepleri


Kaynaklar :