Yasal Uyarı

Yasal Uyarı
Bu sitede yayınlanan bilgi ve referanslar hiçbir surette doktor tavsiyesi yerine geçmez. Tüm sağlık problemlerinde mutlaka bir doktora başvurulmalıdır. Doktora başvurmadan kesinlikle ilaç veya başka tedavi yöntemleri kullanılmamalıdır.

Kaynak gösterilerek paylaşılan ve verilen bağlantılar (link'ler) ile ulaşılan bilgilerden kaynak sahibi sorumludur.
Sitede yer alan bilgilerin Multipl Skleroz ve diğer hastalıklar konusunda genel kabul gören tıp literatürüne uygun olduğuna dair bir iddiam yok. Bir MS hastası olarak denediğim, kısmen fayda gördüğümü düşündüğüm yardımcı tedavilerle ilgili bilgi paylaşıyorum. Dolayısıyla, her hasta benim gibi kendi sağlığı için yaptığı seçim ve uygulamalardan sorumludur.


28 Mart 2019 Perşembe

Sağlık Alanında Uyanış : Türkiye'de Fonksiyonel Tıp Eğitimi

Çoğumuzun modern tıpla ilgili nahoş, hatta kötü deneyimleri olmuştur. Hasta olarak birebir görüştüğümüz doktorların ilaç reçete etmeye odaklı olmaları sizde de rahatsızlık yaratmadı mı? Aslında doktora ancak hastalanınca gitmemiz ve doktorlardan özellikle ilaç reçete etmelerini beklememiz bizi düşünmeye sevketmeli. Doktorların amacı da bizi belli bir teşhis/hastalık başlığı altına yerleştirmek ve sözkonusu hastalığa yönelik ilaç tedavisine derhal başlamak veya yerleşmiş müdahalelerden birine (kanserde kemoterapi gibi) yönlendirmek. Sağlık sektörü teşhis, ilaç ve müdahale odaklı. Tıp eğitimi buna göre şekillendirilmiş. Bizim tıptan beklentilerimiz de yılların verdiği alışkanlıklar ve şartlanmalarla belirli bir kalıbı izliyor. Mesela doktorunuz 'Bu ilaç sonuç vermedi; başka ilaca geçelim' dediğinde şaşırıyor musunuz?

Çoğu konuda örnek aldığımız ve etkisi altında kaldığımız ABD’de 1910’larda endüstrinin öncüleri, paranın ve gücün sahibi Carnegie ve Rockefeller gibi ailelerin etkisiyle başlayan korporatizmin meyveleri olan ilaç sektörünün kazanç kapısı ve denekleri, tıp eğitiminin mükemmel kurbanlarıyız

Konumuz fonksiyonel tıp. Tıp tarihini incelemeye prehistorik zamanlardan başlayıp Roma, Eski Mısır gibi uygarlıklara, Çin tıbbına, Ayurvedik tıbba uzanmak mümkün. Fakat amacım etkisinde olduğumuz günümüz Batı tıbbının hastalığa ve sağlığa yaklaşımının nasıl oluştuğuna özet olarak değindikten sonra fonksiyonel tıbbın doğuşundan ve yayılmasından bahsetmek. Nihayetinde taraflı bakış açımdan göründüğü haliyle ülkemizde de fonksiyonel tıp eğitimi almakta olan doktorların sayısının artmasını kutlamak.

Batı tıbbında bulunduğumuz noktaya nasıl geldik? Batı ülkelerinde 20. yüzyılın belki ilk çeyreğine kadar birlikte kullanılan iki yaklaşımdan bahsedelim önce : alopatik ve homeopatik tıp. Batı tıbbının bu farklı iki kolu arasındaki temel farklar hastalığı nasıl tanımladıklarında ve hastayı nasıl tedavi ettiklerinde yatıyor.

Alopatik tıpta aranan hastanın "neyi" olduğudur. Alopatik tıpta hastalık birarada bulunan karakteristik belirtilerle ve kabul edilmiş kriterleri karşılamasıyla tanımlanır. Hastanın durumu belli kriterlere göre "teşhis" edilir Teşhisi uygun görülen alopatik müdahale ve ilaçların kullanılması izler. Alopatik (ortodoks veya konvansiyonel) tıpta hastalık ortaya çıktıktan sonra hastalık belirtlerinin ortadan kaldırılması hedeflenir. Gerektiği düşünülüyorsa (kronik bağışıklık sistemi hastalıklarında olduğu gibi) vücudun bağışıklık sistemi bile ilaçlarla baskılanır.

Tarihi olarak daha yeni olan alopatik tıbbın karşısında - genelde alopatik tıp uygulayıcıları tarafından bilimsel olmadığı söylenerek küçümsenen - homeopatik tıp buluyor. Tedavide doğal maddeler (bitki, mineral) kullanılsa da homeopatiyi diğer doğal tedavi yöntemlerini kapsayan bir terim olarak kullanmak doğru olmaz.
https://www.homeopathycenter.org/what-is-homeopathy
https://www.takingcharge.csh.umn.edu/explore-healing-practices/homeopathy/what-are-homeopathic-remedies

Homeopatik tıp vücudun kendi kendini iyileştirebileceği düşüncesine dayanır. Bu anlayış 18. yüzyılın sonlarında Almanya'da keşfedilmiş. Hastayla yaşamı ve rahatsızlığı konularında, ruhsal, duygusal, zihinsel durumunun da sorgulandığı uzun konsültasyonlar yapılır. Amaç hastalığın kökeninde yatan sebepleri bulmaktır. Tedavi yaklaşımlarından biri "benzer benzeri tedavi eder" anlayışına dayanarak belirtileri ortaya çıkaran maddenin (organik veya mineral orijinli) küçük miktarlarda hastaya verilmesi. Hedeflenen, bu şekilde insan vücudunun kendi kendini tedavi etme mekanizmasını uyararak harekete geçirmektir.

Homeopatik tedavilerde kullanılan karışımlar reçete gerektirmeyen, tezgahüstünde satılabilen, içlerindeki doğal maddeler çok küçük miktarlarda kullanıldığı için önemli, yaygın yanetkileri bulunmayan, dolayısıyla güvenilir ve epey ucuz preparatlar.

Homeopati günümüzde migren, kulak enfeksiyonu, soğuk algınlığı gibi akut rahatsızlıklarda olduğu gibi astım, depresyon, otizm, gibi birçok kronik rahatsızlığın tedavisinde de kullanılıyor. Özellikle Batı Avrupa ve Hindistan'da değerli bulunduğunu, buralarda hastaya homeopatik ve standart tedavi seçeneklerinin sunulduğunu okuyorum.
https://www.omicsonline.org/open-access/allopathy-versus-homeopathy-a-never-ending-tacit-war-2161-0444-1000352.php?aid=71800

ABD’de 1920 öncesi homeopatik tıp eğitimi veren yirminin üzerinde okul  varken büyük bankaların ve ilaç firmalarının sahibi endüstri devleri alopatik tıbbı geleceğin tıbbı olarak belirliyor. Çünkü maddi kazanç orada! O yıllarda ABD'de korporatizmin etkisi hissedilmeye başlıyor. Siyasetin büyük şirketlerin etkisi ve baskısı altında belirlendiği, içine doğduğumuz tanıdık (!) düzen.

https://www.youtube.com/watch?v=SipHyvUe2Vk  Corbett Report : Rockefeller, Carnegie ve diğer endüstri devi, para ve güç sahibi ailelerin tıp eğitimini şekillendirmesini anlatan bölüm

Giderek büyüyen ilaç firmaları elde ettikleri maddi ve siyasi güç sayesinde tıp eğitimini şekillendirmiş durumda. Üniversitelere yapılan büyük bağışlar ve "paranın doğru kullanıldığını denetlemek amacıyla" yönetim kurullarına sokulan adamlar. İstenilen doğrultunun dışında/aksine araştırmalar yapan ve istenmeyen sonuçlara ulaşan bilim adamlarının aba altından sopa gösterilerek tehdit edilmeleri, tehdit dikkate alınmazsa bilim adamlarının saygınlıklarının saldırıya uğratılması, ünvan ve yetkilerinin ellerinden alınması. Doktorlar hem aldıkları eğitimin etkisinde oldukları için, hem de çizgi dışına çıktıklarında karalanan meslekdaşlarının akıbetine uğramamak için - gidişat kendilerini rahatsız etse bile - harekete geçmezler.

Neyse ki Avrupa’da, Amerika’da bazı insanlar sağlık ve beslenme konularında gidişatı sorguluyor. Çarkların dönüşünü çok etkileyemeseler de neredeyse her ülkede gıdanın uğradığı müdahaleleri, alopatik tıbbın benimsetmeye çalıştığı uygulamaları sorgulayan, kısmen de alternatif çözümler arayan bireyler var.

Alopatik tıbbi yaklaşımın alternatifi olan veya (tercihe bağlı) destekleyici tedavilerin çeşidi artmış durumda. Haberleşme olanaklarımızın gelişmesiyle birlikte eskiden sadece belli bir coğrafi bölgede (Uzakdoğu, Çin, Hindistan gibi) kullanımda olan şifa yöntemleri giderek yaygınlaşıyor. Homeopati, diyetle tedaviler, bitkisel tedaviler, gıda takviyelerinin kullanımıyla tedavi protokolleri, ayurvedik tıp, akupunktür, masaj, reiki, osteopati, kayropraktik, elektromanyetik terapiler, hatta sanat dalları (dans, müzik, resim) kullanılarak tedavi olanakları var. Bu zenginliğin bir dezavantajı : herkeste her yöntem beklenen sonuçları vermeyebileceği için hasta bir uygulamadan diğerine mekik dokumak, sabrı ve maddi imkanları elverdiği ölçüde rahatsızlığını azaltma / tamamen iyileştirme / bazen ilerlemesini durdurma çabası göstermek zorunda kalabilir.

https://www.hopkinsmedicine.org/healthlibrary/conditions/complementary_and_alternative_medicine/types_of_complementary_and_alternative_medicine_85,P00189

Fonksiyonel Tıbbın Doğuşu

Fonksiyonel Tıp Enstitüsü 1991'de Dr. Jeff Bland ve ortakları tarafından kurulmuş. Temeli biyolojiye dayanır. Amaç hastanın neyi olduğunu bulmaktan önce kişide "niye" sözkonusu rahatsızlığın ortaya çıktığını keşfetmek, rahatsızlığın kökeninde yatan sebepleri bulmaktır. Bu anlayışta insan vücudunu geleneksel (ortodoks, alopatik, konvansiyonel) tıpta adet olduğu üzere farklı sistemlere bölüp rahatsızlığı ortaya çıktığı vücut bölümüne göre sınıflandırmak ve tanımlamak yerine insan vücudunun tamamı ele alınmaktadır. Aşağıdaki vidyoda Dr. Jeff Bland fonksiyonel tıp uzmanı Dr.Mark Hyman'la söyleşide
https://www.youtube.com/watch?v=Qd4fnPXKOjQ

Fonksiyonel tıpta yapılan tetkikler ve hastadan uzun konsültasyon sırasında alınan kişisel tarihçesi, tıbbi tarihçesi, aile öyküsü ve diğer veriler birleştirilerek değerlendirilir. Amaç öncelikle rahatsızlığın kökeninde yatan sebebi / sebepleri bulmaktır. (Bu temel yaklaşımda belirtiler ve onları yoketmeye odaklanan alopatik / konvansiyonel tıptan ayrılmayı görüyoruz.)
https://www.ifm.org/about/history/

Hastalığın kökeninde yatan sebepler bulununca tedaviye geçilir. Tedavi sırasında genellikle hastanın yaşam alışkanlıklarının, maruz kaldığı bazı çevresel faktörlerin, en başta beslenmesinin değiştirilmesi gerekir. Tedavinin başarılı olması için hastanın işbirliği / doktorla birlikte çalışması istenir.

İzlediğim sağlık konulu (kanser, tiroid hastalıkları, immün sistem hastalıkları vs.) belgesellerde açıklamalar yapan fonksiyonel tıp doktorlarının büyük kısmı kendilerinin veya eş, çocuk, anne gibi birinci derece akrabalarının yaşadığı ciddi sağlık problemi nedeniyle araştırmalara başlıyor, çözümü fonksiyonel tıpta buluyor. Çözüm arayışı sırasında veya çözümü yakaladıktan sonra tıp eğitimlerine Fonksiyonel Tıp Enstitüsünde aldıkları eğitimle devam ediyorlar. Yaşadıkları deneyim tıbba ve hastalığa bakışlarını, mesleklerini uygulayış şekillerini kökten değiştiriyor.

Önceki yazılarda bahsetmiş olduğum kahramanım Dr. Terry Wahls'ı da kendi SPMS (Sekonder Progresif Multipl Skleroz) hastalığına konvansiyonel tıpla çözüm bulunamadığını, durumunun giderek kötüleştiğini farkedince başladığı araştırmalar fonksiyonel tıp eğitimleri almaya yöneltiyor. Aldığı eğitimler sonucu konvansiyonel tıp eğitiminde öğretilmemiş olduğuna çok şaştığı bilgiler ediniyor. Hücrelerimizin enerji santralleri olan "mitokondri"sine yönelik doğal besinlerle beslenmesi, bazı gıdalardan da uzak durması gerektiği sonucuna varıyor. Gerisi çağımıza ait bir kahramanlık hikayesi. Hem kendi hayatını hem de çok sayıda kronik hastanın, MS hastasının ve yakın çevrelerinin hayatlarını değiştiren etkileyici bir hikaye. (Dr. Wahls'ın öyküsünü, kendi adını verdiği beslenme protokolünün detaylarını ve sağlığının kontrolünü ele almak ve sağlığına kavuşmak için uyguladığı egzersiz, elektro stimülasyon gibi diğer müdahaleler hakkında detaylı bilgileri yazdığı The Wahls Protocol kitabında bulabilirsiniz. Maalesef kitabın henüz türkçe çevirisi yok.)

https://www.youtube.com/watch?v=KLjgBLwH3Wc Dr.Terry Wahls'ın meşhur konuşması
Fonksiyonel tıbbın Türkiye'ye gelişi de benzer bir yol izlemiş :  Oftalmolog Dr. Mustafa Atasoy kendi sağlık sorunlarıyla uğraşırken fonksiyonel tıp yaklaşımından etkilenmiş; Amerika’da aldığı fonksiyonel tıp eğitimini ülkemize aktarma misyonunu üstlenmiş.

Artık Fonksiyonel Tıp konusunda Türkiye’de de eğitimler veren bir kuruluş var : Fonksiyonel Tıp Akademisi. Sanıyorum verilen eğitimlerin sayısı zamanla artacaktır. Katılımcıların (farklı branşlardan doktorlar) temennisi ve öngörüsü bu yönde.

https://www.youtube.com/watch?v=AZzSF5WcS_g
https://www.youtube.com/watch?v=03p2KQp5r7o

Ayrıca, nette araştırdığımda Türkiye'de bu ocakta yaşama geçirilen "Fonksiyonel Tıp Eğitim Platformu" adında yeni bir hareket daha görüyorum. Hadi bakalım... Medikal komünitede fonksiyonel tıp konusunda bir bilinçlenme ve merak başlaması güzel. Umarım bu ilgiyi ve yaklaşımı yakında nörologlarımızda da görmeye başlarız.