Yasal Uyarı

Yasal Uyarı
Bu sitede yayınlanan bilgi ve referanslar hiçbir surette doktor tavsiyesi yerine geçmez. Tüm sağlık problemlerinde mutlaka bir doktora başvurulmalıdır. Doktora başvurmadan kesinlikle ilaç veya başka tedavi yöntemleri kullanılmamalıdır.

Kaynak gösterilerek paylaşılan ve verilen bağlantılar (link'ler) ile ulaşılan bilgilerden kaynak sahibi sorumludur.
Sitede yer alan bilgilerin Multipl Skleroz ve diğer hastalıklar konusunda genel kabul gören tıp literatürüne uygun olduğuna dair bir iddiam yok. Bir MS hastası olarak denediğim, kısmen fayda gördüğümü düşündüğüm yardımcı tedavilerle ilgili bilgi paylaşıyorum. Dolayısıyla, her hasta benim gibi kendi sağlığı için yaptığı seçim ve uygulamalardan sorumludur.


25 Mart 2015 Çarşamba

D Vitamini

Dr. Ahmet Aydın’ın ölüm haberine çok üzüldüm. Eminim onu şahsen tanıyanlar daha da çok üzülmüştür. Bize bir sürü değerli bilgi aktaran, yiyeceklerle ve yaşam tarzımızla çağımız hastalıkları arasındaki bağlantıya karşı bizi uyaran çok değerli bir doktoru kaybettik. Çocuk doktoru olması açıklamarını özellikle önemli kılıyordu. Mesela, çocuklarda çok sık rastlanır hale gelen otizmin psikiyatrik değil, öncelikle metabolik bir hastalık olduğunu söylemesi, yapılabilecekleri anlatması çok önemliydi.
D vitamini hakkında yazarken Dr. Aydın’ın sitesinde verdiği bilgilerden yararlandım.     www.beslenmebulteni.com


D vitamini düzeyimizi yüksek tutmanın faydaları sayısız. D vitamininin kansere karşı koruyucu etkileri olduğunu okuyoruz. D vitamini eksikliği multipl skleroz dahil otoimmün hastalıklara yakalanma riskini artıran bir faktör. Bu tip hastalıklara yakalanıldığı zaman D vitamini takviyesi tedavide başvurulan veya önerilen ilk tedbirlerden biri.  Ayrıca, D vitamini bağışıklık sistemini düzenleyici (immunomodülator) etkinliğiyle de dikkatimizi çekiyor. MS’e yakalanma riskini düşürmek ya da halihazırda MS hastası olanlarda atak sayısını ve şiddetini düşürmek için günlük ne kadar D vitamini almak gerektiği henüz belirli değil. Fakat kanımızda 25 - OH vitamin D testiyle ölçülebilen D vitamini düzeyini 50 ng/mL’nin altına düşürmemekte fayda var.  Unutmayalım, annedeki düşük D vitamini düzeyi bebeğin de hayata düşük D vitaminiyle başlamasına neden oluyor.


D vitamininin enfeksiyonlara karşı koruyucu etkisi var. Depresyonu azalttığı söyleniyor. Artık D vitamininin ne kadar önemli olduğu, eksikliğinin ne kadar çok ve çeşitli hastalığa zemin hazırladığı daha iyi biliniyor, duyuruluyor. Koroner kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, erken yaşlanma, öğrenme güçlüğü, nöropsikiyatrik hastalıklar, kemik erimesi D vitamini eksikliğinin katkıda bulunduğu hastalıkların bir kısmı.


D vitaminin ilk etapta öğrendiğimiz faydası belki vücutta kalsiyum emilimine sağladığı katkı, dolayısıyla kemiklere faydası. D vitamini olmasa, ya da yeterince almazsak besinlerle aldığımız kalsiyumun ancak %10 - 15 kadarı kanımıza geçermiş. Kemik erimesi riskimizi düşünürken en az aldığımız kalsiyum kadar, yediğimiz gıdalarla aldığımız, veya daha iyisi ve etkilisi direkt güneş ışığından yararlanarak sentezlediğimiz D vitamini miktarını da  düşünmeliyiz. Güneşin UVB ışınları sayesinde derimiz D vitamini sentezliyor. Her iki yarımkürede de 40. paralel ile ekvator arasında yaşıyor olmak bu konuda avantaj. Bu aralıkta yaşayan insanlar, yıl boyunca güneşe daha uzun sürelerle maruz kalıp daha çok D vitamini sentezleyebiliyor. Daha kutba yakın enlemlerde yaşayanlarda MS’e rastlanma sıklığının arttığını görürsünüz. Modern toplumlarda, iç mekanlarda geçirilen sürenin artmış olması da bizi günışığından iyice koparıyor. Bu önemli, üzerinde durulan bir bağlantı. Ten renginin açık olması, sentezlenen D vitamini miktarını artırıyor.


Güneşe çıktığımızda cildimizin mümkün olduğunca büyük kısmını güneşe maruz bırakmalıyız. Daha önceki bir yazıda bahsedilen hindistancevizi yağından ince bir katmanı - isterseniz - güneş koruyucusu olarak kullanabilirsiniz. Peşinde olduğumuz morötesi ışınları (UV grubu güneş ışınları) filtrelemediği, yani güneşlenmenin yararını azaltmadığı söyleniyor. Tam tersine, ne kadar düşük faktörlü olursa olsun, ticari koruyucu kremler tavsiye edilesi şeyler değil. En başta, D vitamini de sentezlememizi sağlayan güneş ışınımlarını filtreliyorlar. Güneşte geçirdiğimiz kısıtlı zaman zarfında bu ışınlardan ne kadar faydalanırsak o kadar iyi. Tutun ki güneşte fazla kaldınız; biraz kızardınız. Acıyı, rahatsızlığı alan en iyi çözüm yine biraz hindistancevizi yağı. Gerektikçe cildinize taze sıkım hindistancevizi yağı sürmekten çekinmeyin. Deri bu yağı çabuk çekiyor. Üstelik minör yaralanmalar ve kesikler için denediğim doğal tedaviler içinde en hızlı yanıt aldıklarımdan birisi. Cildi yumuşatıyor, nemlendirici etkisi var.


Derimizin güneş ışığına maruz kalınca sentezlediği D vitamininin çok önemli olduğunu söylüyoruz.  Prof. Dr. Ahmet Aydın sitesi www.beslenmebulteni.com ’ da insan vücudunda bulunan D vitamininin % 90 - 95’inin deride sentezlenen D vitamini olduğunu, özel olarak D vitaminiyle takviye edilmemişlerse gıdalardan alınan D vitamini miktarının çok önemli olmadığını belirtmiş. Yine de hangi yiyeceklerin bizim için doğal D vitamini kaynağı olduğunu yazalım : karaciğer, yağlı balıklar, yumurta sarısı, bazı mantar türleri (örn. portobello).


Modern hayatın güneşle aramızdaki bağı koparmış olması, dünya nüfusunun yarısından çoğunda değişen düzeylerde D vitamini eksikliği görülmesini açıklıyor. Sanayi devriminden önce insanların çoğu doğal ortamlarda güneşte bol vakit geçirerek yaşarken bu kadar yaygın ve vahim bir D vitamini eksikliği tablosu yoktu. Kalp hastalıkları, otoimmün hastalıklar, kanser gibi hastalıkların sürekli artışta olması, başka faktörlerle beraber farkında bile olmadan böyle bir eksiklikle doğmamızdan veya yıllar içinde D vitamini düzeyimizin normalin alt sınırında, hatta onun da altında seyretmesinden kaynaklanıyor olmalı.


Bir daha kan testi yaptırdığınızda 25 - OH D3 (25 hidroksi kolekalsiferol) değerinizi de ölçtürürseniz D vitamini düzeyinizi öğrenirsiniz. Güneşten kaçmayıp güneş ışınlarının etkili olduğu saatlerde (sabah 10:00 ve öğleden sonra 16:00 arası) günde 20 - 30 dakika güneş almaya çalışın. Dr. Ahmet Aydın’dan alıntı : “Gölgenizin boyunuzdan kısa olduğu saatlerde güneşlenin.” Güneşlenme sonrasında bir süre vücudun güneş gören yerlerini sabunlamayın; sıcak su ve sabunla D vitamininin deriden uzaklaştırıldığını bilmekte yarar var.


Güneş ışınlarının dünyaya eğik ulaştığı, güneşe çıkamadığımız günlerde (yaz ayları dışında) bir solaryum merkezine de devam edebiliriz. Güneş ışığına çıkmak yeterince sık mümkün olmuyorsa günde en az 1000 - 2000 IU D vitamini takviyesi alabilirsiniz. Takviye alırken hayvansal D vitamini (D3 - cholecalciferol) almakta fayda var. Bitkisel D vitamini (ergocalciferol) o kadar etkili değildir. D vitamini değeriniz çok düşükse doktorunuzla görüşerek öncelikle bu değeri yukarı çekmeye çalışabilirsiniz. Sonrasında düzenli takviyelerle D vitamini düzeyinizi normal değerlerde tutmayı hedeflersiniz.

D3 (hayvansal D vitamini) alır veya sentezlerken magnezyum, çinko minerallerinden ve başka faydalarının yanısıra kalsiyum metabolizmasında oynadığı rol sebebiyle önemli olduğu anlaşılan K2 vitamininden de (menakinon) yeterince almamız gerekiyor. K2'nin kaynağı hayvansal gıdalar : kırmızı et, tavuk, yumurta sarısı, tereyağ. Ayrıca yoğurt ve peynir gibi fermente yiyecekler de önemli naturel kaynaklar. Gün geçmiyor ki beslenmemizde olması gereken veya takviyelerle almamız gereken başka bir vitamin, mineral, enzim vs. öğrenmeyelim. Doğal kaynaklardan, çeşitli beslenerek bu sorun aşılabilir muhtemelen; fakat çeşitli eksikliklerimiz ve önemli bir rahatsızlığımız olduğu düşünülünce hangi yiyecekleri yememiz, hangi takviyeleri düzenli olarak kullanmamız gerektiğini belirlemek gerekiyor. İşte bir araştırma ve yazı konusu!


Kaynaklar :



Coconut Cures Bruce Fife